16 Mart 2019 Cumartesi

Tehlikeli oyunlar-Musa Piroğlu





Beka kavramsallaştırması, propagandif malzeme olmaktan çıkıp bir realite haline gelmeye başlamış görünüyor. HDP üzerinden başlatılan karalama ve saldırı dalgası sınırlarını aşarak Meral Akşener’i de kapsayarak genişledi. Bu dalga Sezgin Tanrıkulu’nu da kapsayan bir hedef gösterme üzerinden CHP yönetimini de içerisine alarak yayılma eğilimine girdi. Saldırı bu noktadan itibaren fiili müdahale evresine evrildi. Önce HDP Amed il örgütü polis tarafından kapıları kırılarak basıldı ve vekiller silah doğrultularak darp edildi. Daha sonra Erdoğan tarafından, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul İstiklal Caddesi’nde polisin tüm çabasına karşın gerçekleştirilen büyük kadın yürüyüşü hedef alındı ve sözlü kışkırtma tehlikeli bir hedef göstermeye dönüştü. Erdoğan, polis saldırısını ıslıklarla kınayan kadınları, o sırada okunan ezanı ıslıklamakla itham edip Selefi grupların hedefi haline getirdi. Bu söylem pazar gecesi karşılığını buldu ve durumdan vazife çıkaran gruplar sokağa çıkarak gösteri yaptı. Gösterici grup daha sonra HDP İstanbul il örgütünü hedef aldı. Bu yazı kaleme alınırken saldırgan grup il binasının bulunduğu Taksim ve Tarlabaşı’nda kışkırtma çabalarına devam etmekteydi. Seçim sürecinde tabanını motive ve mobilize edemeyen saray, bu mobilizasyonu tehlikeli karşıtlıklar yaratarak sağlama derdine girişmiş bir görüntü veriyor. Seçimler yaklaştıkça ve anket sonuçları kötüleştikçe bu saldırgan dil artacak, kışkırtmalar çoğalacak görünüyor.

Neredeyse tüm ipleri elinde toplamış, devlet aygıtı üzerinde kesin bir hâkimiyet kurmuş görüntüsü veren sarayın yerel seçimlerde yaşanabilecek bir yenilgiyi engellemek adına tüm toplumu karşı karşıya getirebilecek, kontrolden çıkma potansiyeli yüksek toplumsal hassasiyetleri kaşıması ve kışkırtması ilk bakışta çok anlamlı görünmüyor. Bir yandan Kürt halkına karşı amansız ve hadsiz bir saldırı kampayası yürütülürken, öte yandan Selefi grupları sokağa döküp toplumun geri kalan kitlesinin hedef haline getirilmesi, sonuçta sarayın kendi sonunu getirebilecek sıkıntılı bir oyundur. Toplumun hassas noktalarıyla oynamak ve sınırlarda gezinmek tehlikelidir. 16 yıllık iktidarını toplumsal düşmalıklar üzerinden kuran ve bu sayede toplumsal fay hatlarını derinleştirip olası iç çatışma potansiyellerini büyüten bir iktidarın, bu potansiyelleri harekete geçirecek denli kışkırtıcı bir yönelime girmesi ancak kendisini büyük tehlike altında hissetmesi ile mümkündür.

İktidarın saldırgan siyasetten ne gibi beklentileri olduğu bir tartışma konusu olsa da ortadaki gerçeklik sarayın giderek zayıf düştüğü ve olası seçim yenilgisinin bu zayıflığı açığa çıkarıp derinleştireceğidir. Tüm güç ve hâkimiyet gösterilerine rağmen Sarayın, ancak iktidar paylaşımı üzerinden şekillenmiş bir blok sayesinde ayakta kalabildiği bilinmektedir. 7 Haziran yenilgisinden hemen sonra devletin Ergenekoncu, Avrasyacı kanadı ile, Kürt halkına karşı savaş konsepti üzerinden sağlanan ittifak, 15 Temmuz sonrası derinleşmiş ve 24 Haziran seçimlerinde ise kristalize olmuştur. Saray, varlığını korumak uğruna MHP üzerinden milliyetçi, otoriter Ergenekon çizgisiyle bir iktidar paylaşımına gitmiş ve neredeyse iplerini teslim etmiştir. Yaşanmakta olan ekonomik kriz saray açısından kendi tabanını kaybetme ve blok içerisinde daha zayıf düşme riskini ortaya çıkarmıştır. Krizin yol açtığı yıkım sokakta derinden hissedilmeye başlanmış, sarayın arkasında duran yoksul ve emekçi sınıfların ondan kopmasına, en azından mesafeli durmasına yol açmaya başlamıştır.

Seçimden alınacak olası yenilgi ya da hile hurda ile alınacak bir başarı bu zayıflığı derinleştirecek, hem içeride hem de dışarıda hareket ve pazarlık gücünü zayıflatacaktır. Ekonomik krizin ağır sonuçlarını gizlemenin en kolay yolu kitleleri din ve milliyeçilik propangandasına boğmaktır. Saray, HDP üzerinden ırkçılığı kışkırtırken buna şimdi Selefileri kışkırtmayı dâhil etmiştir. Domates, biber fiyatlarını mermi fiyatları ile kıyaslama söylemi krizi savaşla izah girişimidir. Bir yanıyla bir gerçeğin yani savaşın yıkıcı ekonomik boyutunun birinci elden itirafı olarak öne çıkan bu açıklama diğer yanıyla yaşanmakta olan ekonomik sıkıntıları yine savaş yoluyla gizleme gayretidir. Bu gayret toplumu tehlikeli çatışmalarla yüz yüze getirme riskini taşımaktadır.

Toplumsal muhalefet, yaşanmakta olunan kaygan ve tehlikeli sürecin farkında olarak olası tehlikeli tırmanmalara karşı uyanık ve teyakkuz halinde dururken, sarayın saldırgan söyleminin gerçek gündemi gizleme çabası olduğunu unutmamalıdır. Bu nedenle sarayın kirli propagandasına cevap yetiştirmek yerine, onu verili gerçeğe yani krizin sonucu olarak belirginleşen yoksulluk, işsizlik ve sefalet gerçeğine çekmek için çabalamalı, bu boyutları vurgulamalı ve çözüm önerileri üretmelidir. Tabii ki çözüm dendiğinde en görünür ve mutlak olması gereken çözümü yani kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşa karşı demokratik, adil bir barışın güncelliğini görmelidir. Barış denildiğinde ise Leyla Güven tarafından başlatılan açlık grevine ve onun taleplerine ses verilmesi görevi öne çıkmaktadır. Tüm hengâme ve çılgınlığı andıran saldırganlık, sarayın çatırdağının göstergesidir. Onu yıkmak ise ancak sosyalistlerin birbiri ve Kürt halkı ile ortaklaşması, mücadelelerini birleştirmesi ile olacaktır.

Kaynak: Yeni Yaşam

Share this article :

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Bu Blogda Ara

Sol Politik - Copyright © 2012 - All Rights Reserved | Sol Düşün |Blogger TemplatesKontak Blogger