20 Mart 2019 Çarşamba
Ekonomi Politiğin Temel Kavramları -I-
“Yeni bir dili öğrenmeye başlayan kişi, onu hep kendi anadiline çevirir durur, ama ancak kendi anadilini anımsamadan bu yeni dili kullanmayı başardığı ve hatta kendi dilini tümden unutabildiği zaman o yeni dilin özünü, ruhunu özümleyebilir.” Louis Bonaparte'ın 18. Brumaire'i adlı yapıtına böyle başlıyordu Marks. İşte biz de yeni bir dil öğreniyoruz. Bu dil, toplumun hareket yasalarının dilidir. Toplumsal süreçlerin özünde üretici güçler arasındaki ilişki ve çelişkilerin ürünü olduğunu anlatan bu dil marksist ekonomi politiğin dilidir. Bu sayımızda ekonomi politiğin temel kavramlarına bir giriş yapmış bulunuyoruz. Önümüzdeki sayılarda devam edecektir.
Ekonomi Politik
Ekonomi Politik, insanlar arasındaki toplumsal üretimle ilgili, yani ekonomik ilişkilerin gelişimiyle bunları belirleyen üretim, dağıtım, değişim ve tüketim yasalarını inceler.
Değişik sosyo-ekonomik biçimlerde, toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerin ilki ve en önemlisi üretim ilişkileri olduğuna göre, ekonomi politik toplumsal yaşamın derinliklerine inerek değişik sınıfların vazgeçilmez çıkarlarını ortaya koyar. Bu yüzden tüm sınıflar için tek bir ekonomi politikten bahsedilemez ve bu yüzden yazımızın başlığı Marksist Ekonomi Politik.
Burjuva iktisatçılarının sınıflar üstü ekonomi yasalarına karşı, Marksistler Marksist-Leninist ekonomi politiğin sınıf niteliğini vurgularlar.
Marksist Ekonomi Politiği öğrenmek toplumsal gelişmeyi yöneten yasalar üzerinde bilgi sahibi olmayı mümkün kılar, ulaşılacak hedefleri açıkça ortaya çıkarır ve işçi sınıfının ekonomik ve politik taleplerinin belirlenmesinde ve bunlara ulaşmada bilimsel bir temel oluşturur. Bizler bu sebeplerden Ekonomi Politik üzerine bir çalışma yapmak gerekliliğini hissetmeliyiz. Hayatlarımız sadece pratikten müteşekkil değilse ve teori hayatımızın ayrılmaz bir bütünüyse; kapsamı oldukça geniş olan bu konuya bir giriş yapmak önemli olacaktır.
Bizlerin, ekonomi politik kuramlarından çok bu araştırmada önümüze çıkacak terimlerin anlamları ile işe başlaması anlamlı/yararlı olacaktır.
Meta
Kapitalizmin ekonomik sisteminin tüm temel çelişkilerini yansıtan/doğuran meta; doğrudan tüketim için değil değiş tokuş veya satış için üretilmiş üründür. Bir nesnenin meta olabilmesi ancak onu üreten insanın üretme sebebinin kendi gereksinimlerini karşılamanın ötesinde bir sebebi olmasıyla açıklanabilir. Kendi gereksinimi kadar üretim sadece bir ürün üretmektir. Meta ise sosyal bir ihtiyacı gidermeli, değiş tokuş edilebilmeli, diğer insanlar tarafından istenir bir nesne olmalı. Meta bir isterin, bir ihtiyacın karşılayıcı olmak zorundadır, metanın bu özelliğine kullanım değeri denir.
Metaların kullanış değerleri arasındaki değişme oranına ise değişim değeri denir. Belirli oranlarla el değiştiren metaların ortak olan yanı fayda sağlamalarıdır. 10 ekmekle 1 kg şekerin arasında var olan bu değişim değerini belirleyen etmenler ise her metaın bir emek ürünü olarak ortaya çıkması, arz ve talep konusu olabilmesi ve kolay bulunup bulunamaması olarak sıralanabilir.
Emek
Meta için yaptığımız kullanım ve değişim değeri ayrımı emeğin iki yönlü niteliğini ortaya koymaktadır. Bu da karşımıza somut ve soyut emek kavramlarını çıkartır. Somut emek kullanım değeri üreten emektir, bunun anlamı emek neticesinde ortaya çıkan nesnenin bir ihtiyacı karşılıyor olmasıdır. Soyut emek ise ortaya konan emek neticesinde bir ürünün değişim değeri kazanmasıdır. Yani her metada bir soyut emek mevcuttur.
Kelime anlamıyla insanın yaşam ihtiyaçlarını üretmeye yönelik çabası olarak tariflenebilecek emek; Marx tarafından Kapital'de yalnızca yalın emek kavramına indirgenmiştir. Bunun anlamı; hiçbir özel gereksinime ihtiyaç duymaksızın insan organizmasında bulunan emek-gücünün harcanması olarak tariflenmektedir.
Marx “işçinin sattığı şey, doğrudan doğruya emeği değil, onu kullanma hakkını geçici olarak kapitaliste devrettiği emek-gücüdür.” der. Emek-gücü; insanın kendisinde bulunan ve hangi türden olursa olsun bir kullanım değeri üretirken harcadığı zihinsel v fiziksel yetilerin toplamıdır. Eğer bizler genel yanılsama gibi “işçi emeğini satıyor” deseydik bu emeğin bir değerinin olduğu anlamına gelirdi. Oysaki değeri doğuran şey metaın üretimindeki emekle belirlenmekte. Bu da bizi bir çıkmaza sürüklemekte. İşçinin para karşılığı işverene verdiği şey bir meta üretebilme kapasitesidir yani emek kapasitesidir(emek-gücü). Bu da elbet kısıtlı bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmelidir. Aksi takdirde zaman sınırlanması konmayan bir emek-gücü kiralama köleliğe götürecektir.
Artı-Değer / Artı-Ürün
Kapitalist, işçinin emek-gücünü satın aldıktan sonra onu bir meta üretmek için kullanma hakkını elde etmiş olur. Kapitalist aynı zamanda işçinin ürettiği metaya sahip olduğu için-çünkü gerekli hammaddeyi ve üretim aracını da o sağlamıştır- işçi ürettiği meta üzerinde hiçbir hak sahibi olamaz. İşçi yaşamını devam ettirebilmek için ve sarf ettiği emek-gücünü tekrar geri kazanabilmesi için gerekli olan zorunlulukları sağlayacağı ücreti sağladıktan sonra kapitalistin isterleri doğrultusunda artı bir emek sarf eder. Bu artı zaman dilimi içinde üretilen metaın geliri üretim araçlarını ve işçinin emek-gücünü kullanma hakkını elinde bulunduran kapitalistin karı olur. İşte, işçinin burada ürettiği fazladan değer artı-değerdir. Zaten kapitalist üretimin temel amacı da artı-değerdir. Artı-değer; işçi sınıfının, işgücünü tekrar üretmesi için gerekli olandan daha fazla çalıştırılmasının sonucu ortaya çıktığından, aynı zamanda işçi sınıfının kapitalist tarafından sömürülmesinin de bir sonucudur. Artı-ürün ise işçinin fazladan çalıştığı zamanda ortaya çıkardığı ürünü tanımlamaktadır.
Ücret
Emek-gücü bir metadır. Bu metaın parasal olarak karşılığı ise emek-gücünün değeridir. Bu değer (verilen ücret) kapitalist sistemde “emeğinin karşılığı” olarak dile getirilir. Oysaki işçinin ürettiği değeri(fiyatı) alması kapitalist sistem için imkânsızdır. Çünkü bir çamaşır makinesi fabrikasında çalışan bir işçi eğer bir makinelik bir üretimde bulunduysa bunun asla ve asla tamamını alamaz, “emeğin karşılığı” diye tariflenen fiyat kapitalist tarafından işçinin yeniden üretime katılabilmesini ancak sağlayacak miktar olarak belirlenmektedir. Kapitalist için özde olan emek-gücü fiyatının bunun yarattığı değerden en fazla ne kadar az olacağıdır. Ücret, zamana göre ve parça başına göre ödenir. Elbette kapitalistler çeşitli durumlarda bu tanımların dışına çıkabilir. Ama temel olan bu iki şekildir. Parça başı ücret kapitalist için daha yararlıdır. Çünkü burada, parçaların kalitelerini kontrol edip orta ve üstün kalitelileri tercih etme olanağı olduğu gibi işçiyi de daha verimli çalışıp daha fazla üretmeye zorlar. Tabi ki bütün işçilerin verimlilikleri arttıkça da işveren parça başı fiyatı aşağıya çekerek karını daha da arttırmaktadır.
Sol Politik - Editörü
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder