İspanyol Makileri, adlarını sert yapılı ve her türlü iklime dayanıklı bir Akdeniz bitki türü olan makilerden almaktaydı. Bu ismi almalarının sebebiyse, yıllar boyunca bu bitkilerle kaplı İspanya dağlarında ve kentlerinde verdikleri uzun soluklu gerilla mücadelesinin direngen ve sert niteliğiydi. Binlerce gerilla, yıllar boyunca hem İspanya hem de Fransa’daki faşist hükümetlerle mücadele ettiler; sonunda Fransız halkını faşizmden kurtarsalar da İspanya diktatörü Franco’nun gördüğü uluslararası destek ve diktatörlüğün gerçekleştirdiği katliam ve hileler, makilerin zafere ulaşmasını engelledi. İspanyol Makileri, 1960’ların başlarına kadar faşist Diktatör Franco’ya karşı savaşmaya devam eden, İspanya Devrimi’nin yenilmesinin ardından Fransa’ya sürülen İspanyol gerillalarıydı. Yaptıkları sabotaj, soygun ve suikastlarla, II. Dünya Savaşı sırasında Fransa’yı işgal eden Naziler ve faşist Vichy hükümetine karşı mücadelede büyük katkılarda bulundular.
İspanyol Makilerinin Fransa’nın direniş hareketine yaptığı katkılara değinen Martha Gellhorn, The Undefeated adlı gazetede, 1945 yılında şunları yazmıştı:
“Fransa’nın Almanlar tarafından işgali sırasında İspanyol Makileri, dört yüzden fazla demiryolu sabotajı gerçekleştirdi, elli sekiz lokomotifi imha etti, otuz beş demiryolu köprüsünü havaya uçurdu, elli sekiz lokomotifi tahrip etti, yirmi fabrikaya saldırdı, bazı fabrikaları tamamen tahrip etti ve on beş kömür madenini sabote etti. Birkaç bin Alman askerini esir aldı ve –Almanların silahlarını göz önünde bulundurursak mucizevi biçimde- üç tankı ele geçirdiler. Hiçbir müttefik ordunun savaşmadığı Fransa’nın güneybatı kesiminde on yediden fazla kasabayı kurtardılar.”
Antonio Tellez Sola ve gerilla arkadaşları.
Bunların dışında, II. Dünya Savaşı sırasında İspanyol gerillalar, Alman generallerinden Paris çevresindeki bölgenin komutanı von Schaumberg ve Nazi çalışma kampları sorumlusu von Ritter’i öldürdüler. 1944 Ekim’inde tanınmış gerilla Antonio Tellez Sola da dahil olmak üzere yaklaşık 6.000 kişilik bir grup, Aran Vadisi’nden geçerek İspanya’ya girseler de on gün sonra çekilmek zorunda kaldılar. 1943 ve 1952 yılları arasında, Franco’nun katliam birlikleri olan Sivil Muhafızlar tarafından tutuklanan 2.166 makinin ardından, hareket neredeyse sona erdi.
İKİ ÜLKENİN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ
Fransa’daki gerilla mücadelesi, faşist General Fransisco Franco’nun öncülüğündeki kraliyet yanlısı İspanyol Ordusu’nun 18 Temmuz 1936’da İspanya Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanmasını izleyen günlerde yeşermeye başladı. Franco karşıtı İspanyollar ülke genelinde bir devrim başlattılar ve faşizm yanlısı orduya karşı silah kuşandılar. Franco’nun lejyonları kontrol ettikleri bölgelerde hızla kanlı bir savaşa başladı ve bu durum birçok faşizm karşıtı insanın dağlara sığınmasını neden oldu. Cumhuriyetçi bölgeler, Franco’cu birlikler tarafından birbiri ardına işgal edildi ve 31 Mart 1939 günü Cumhuriyetçi birliklerin Levante bölgesinde teslim olmasından sonra, Franco’nun işgal hareketi neredeyse ülkenin tamamına yayıldı.
1939 yılında İspanya Devrimi’nin yenilmesinin ardından, Franco’ya karşı silahlı mücadelenin ölçeği oldukça küçük bir boyutta varlığını sürdürdü. Direnişçilerin sayısı azdı ama varlıkları hâlâ umut vericiydi. Yine de çeşitli nedenlerle savaşçıların üzerine kalın bir sessizlik battaniyesi örtülmüştü. Franco’nun yakın arkadaşı ve on iki yıl boyunca gerilla karşıtı acımasız savaşın sorumlusu olan Sivil Muhafız Komutanı Korgeneral Camilo Alonso Vega’ya göre, “haydutluk İspanya’ya büyük zararlar veriyordu. İletişim hatlarına zarar verdi, halkı ayrıştırdı, ekonomimizi mahvetti, birliğimizi paramparça etti ve dış dünya gözünde bizi itibarsızlaştırdı.”
Fransa sınırından sürgüne giden insanların çoğu Katalonya eyaletindendi. Franco yönetimindeki ordularının işgal ettiği diğer bölgelerden de birçok sığınmacı vardı. Tarihçi J. Rubio tarafından toplanan verilere göre, 1939’daki büyük sürgün zamanında, göçmenler arasında temsil edilen coğrafi bölgeler şu yüzdelere karşılık geliyordu: Katalonya (% 36.5), Aragon (% 18), Doğu İspanya (%14.1), Endülüs (% 10.5), Yeni Kastilya (% 7.6), Kuzey İspanya (Bask Ülkesi, Santander ve Oviedo) % 8.1.
Fransa’ya geçen mültecilerin çoğu tarım, ulaştırma, metalurji, elektrik ve inşaat gibi sanayi sektörlerinde çalışan işçilerdi. Güney Fransa’ya taşınan sürgün, “daha mütevazı bir nitelik ve anarşist ve komünist örgütlerde güçlü bir militanlık” yolunu da açmıştı. Sürgün, komünistlerin, sosyalistlerin, anarşistlerin ve cumhuriyetçilerin farklı ideolojileri tarafından şekillenmişti. Ne var ki birçok durumda, politik farklılıklar nedeniyle bu gruplar arasında anlaşmazlıklar yaşanıyordu. İspanya savaşının önceki yıllarında çoktan mayalanmış olan siyasi farklılıklar, sürgün deneyimiyle daha da güçlenmişti.
UMUT İSPANYA’YA DÖNSE DE…
Gerilla eylemlerinde, 1943 yılında Üçüncü Reich’ın (Nazi Devleti’nin) zafer kazandığına dair yaygın inancın Stalingrad direnişinde yaşadığı büyük hezimetten sonra bir artış gözlemlenmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın rüzgârları ters döndükçe, beklendiği üzere Franco karşıtı gerillalar moral ve dinamizm açısından bir sıçrama yaşadı ve 1944’ten itibaren önemli ölçüde çoğaldılar. Hareketin tepe noktası 1946-1947 yıllarında yaşandı. Bu dönemin ardından, kısmen Franco’yla yakınlaşmaya çalışan uluslararası politikaların bir sonucu olarak 1952’de kırsal kesimlerdeki gerilla eylemlerinin neredeyse sona ermesiyle, faşizm karşıtı harekette bir gerileme yaşandı. Öte yandan, Barselona, Madrid, Valencia ve diğer şehirlerde, kent gerillası mücadelesi on yılı aşan bir süre daha devam etti.
1944’ten sonra İspanya’da faaliyet gösteren gerillalar, Fransa’nın kurtuluşunda ve Fransız Direnişi’nde aktif rol oynayarak, büyük bir destek sağladılar. Bunlar, iyi silahlarla donanmış ve plastik patlayıcılar kullanabilen, iyi eğitimli ve deneyimli insanlardı. Siyasi gerilla faaliyetlerine katılmak için Amerika kıtasından gelen devrimciler, Lizbon ve Vigo şehirlerinden geçerek İspanya ve Fransa’ya geçtiler.
Fransa’da Nazilere karşı savaşta kullandıkları silahları kuşanan yaklaşık 3 bin gerilla, 1944’te Pireneler bölgesine iki büyük saldırı düzenledi. İlk saldırı 3 ve 7 Ekim’de Navarre’de, ikincisi Katalonya’da gerçekleşti. İspanya hükümeti saldırıdan haberdar olduğu ve tedbir aldığı için, bu girişimler başarısızlığa uğradı. Buna karşın, üslerine geri dönmeyi reddeden ve küçük gruplar halinde iç bölgelere sızmayı tercih eden çok sayıda gerilla söz konusuydu. O bölgelerde var olan gerilla gruplarını güçlendirdiler ve hiç kimsenin olmadığı yerlerde yenilerini kurdular.
Direnişçi Francisco Sabate Llopart (El Quico). |
Dönemin gerilla hareketinin düşünce tarzını ve ruhunu özetleyen bir örnek, deneyimli direnişçi Francisco Sabate Llopart’ın (El Quico) liderliğindeki küçük bir Anarşist gerilla grubunun eylemi olabilirdi. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra İspanya’ya döndüklerinde ilk görevlerinden biri, bazı iktidar yanlısı yerel zenginin para ve değerli eşyalarının “kamulaştırılmasıydı”. Görev tamamlandıktan sonra, gerillalar zengin ve büyük bir mağaza sahibi olan Manuel Garriga’nın evinde şu notu bırakmışlardı:
“Bizler soyguncu değiliz, özgürlükçü direniş savaşçılarıyız. Az önce el koyduklarımız, sizin ve türünüzün ateş ettiği anti-faşistlerin yetim ve aç çocuklarını beslemek için az da olsa yardımcı olacak. Bizim olanı almak için asla yalvarmayacağız; bunu yapacak gücümüz olduğu sürece, İspanyol işçi sınıfının özgürlüğü için savaşacağız. Sen Garriga, katil ve hırsız olmana rağmen seni sağ bıraktık. Çünkü biz özgürlükçüler olarak insan yaşamının değerini, asla hissetmediğin ya da anlamadığın bir şeyi takdir ediyoruz.”
MAKİLERİN GERİLEYİŞİ
Sivil Muhafızlar ve Ordu’nun gerçekleştirdiği kanlı katliamlar dışında, kimi muhalif siyasi partilerin diplomasi yolunu seçerek iktidarla anlaşma yoluna gitmesi, direniş eylemlerinin sürdürülmesini neredeyse imkânsız hale getirecekti.
Gerilla mücadelesinin gerilemesindeki bir diğer önemli unsur, 1947’den itibaren kendilerini gerilla diye tanıtan Franco’cu özel birliklerin halka karşı bir terör kampanyası başlatmasıydı. Devletin katliamcı çeteleri halkın malını ve canını aldıktan sonra bunu gerillalar yapmış gibi lanse ederek toplumda kafa karışıklığı yaratıyordu. Dahası, gerilla gruplarına sızan polis ajanları etkiliydi ve önemli grupların bazılarının dağılmasında rol oynadılar.
Direnişte yer alan yaklaşık beş bin makinin büyük kısmı Franco’nun Sivil Muhafızları tarafından katledilmişti. 1947’de sosyalist grupların çoğu gerilla hareketini terk etmek yönünde karar alarak, anarşist gruplara da aynı yolda ilerlemeleri çağrısında bulunmuşlardı. Buna karşın gerillaların çoğu yıllar boyunca dağlarda yaşamayı sürdürdüler.
1953 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Diktatör Franco’yla askeri ve ekonomik yardım anlaşması imzaladı. İki yıl sonra, 1955’te faşist rejimle yönetilen Franco İspanya’sı Birleşmiş Milletler’e kabul edildi. Ancak, her ne kadar her şey kaybedilse de birkaç gözü pek direnişçi mücadeleden vazgeçmeyi reddetti. Cantabria bölgesindeki son iki gerilla olan Juan Fernandez Ayala (Juanin) ve Franciscxo Bedoya Gutierrez (El Bedoya) 1957 yılının nisan ve aralık aylarında hükümet güçlerince katledildi. Katalonya’da, son anarşist gerilla olan Ramon Vila Capdevila (Caraquemada), Ağustos 1963’te Sivil Muhafızlar tarafından vuruldu. Ancak, en son gerilla Jose Castro Veiga (El Piloto) idi. 1965 Mart’ında Lugo’da hayatını kaybetti.
İADE-İ İTİBAR
Hayatta kalan makilerin çoğu özellikle 70’li yıllarda, komplocu, otoyol soyguncusu ve haydut olarak nitelendiriliyordu. 2001 yılında İspanya Parlamentosu, 1939’da İspanya Devrimi’nin yenilmesinden sonra diktatör General Francisco Franco’ya direnmeye devam eden Cumhuriyetçi gerillalar için siyasi bir “tanıma” kararını kabul etti.
Parlamento kararı öncesinde, dönemin Birleşik Sol (IU) Koalisyon sözcüsü Felipe Alcaraz, makilerin “ahlaki, sembolik ve politik olarak tanınması” çağrısında bulundu. İspanya Sosyalist İşçi Partisi’nden (PSOE) Joaquin Leguina, İspanya’nın Franco’ya karşı direnenlere olan “borcunun” ödenmesi gerektiğini yineliyordu.
Parlamentonun kararıyla, savaş sonrası mücadelede yer alan direniş gazilerinin bir talebi yerine getirilmişti. Kararın ardından İspanyol El Pais gazetesi, makilerin itibarlarının iade edildiğini yazıyordu. Diğer yandan, direnişçilerle ilgili iade-i itibar kararı, İspanyol halkının bir kısmı için geç kalınmış bir karar olarak görüldü.
Tanınma kararına giden yolda uzun bir mücadele yürütülmüştü. Kasım 2000’de, hayatta olan yaklaşık 40 kişilik maki grubu, İspanya’nın kendi haklarını ve itibarlarını tanınması amacıyla “Anma Karavanı” adlı bir yürüyüşe öncülük etmişlerdi. İspanyol radyosunun, Leon bölgesinden bir maki olan 75 yaşındaki Francisco Martinez’le 2001’de yaptığı bir söyleşide, eski gerilla şunları söylüyordu: “Hayatta kalan birkaç yoldaşın bu girişimi, sesimizin siyasi güçler tarafından duyulmasına olanak sağladı. Bugün ulaştıkları sonuçların, demokrasiye saygınlık getirdiğini düşünüyorum.”
DİKTATÖRÜN MEZARI TAŞINACAK
13 Ağustos 2018’de İspanya Parlamentosu’nun aldığı bir karar, İspanya’daki ‘Şehitler Vadisi’ndeki bir bazilikada bulunan diktatör Franco’nun mezarının buradan taşınma sürecinin önünü açtı. Madrid yakınlarındaki bu büyük alan, İspanya’nın kanlı diktatörünün mezarını barındıran bir anıt ve bir Katolik kilisesi içermekte. Bir mağaraya benzeyen alan karanlık faşist dönem mimarisiyle inşa edildi. Anıtın yapımı sırasında Franco zindanlarında tutulan binlerce devrimci tutsak ve Maki gerillası zorla çalıştırıldı ve bu insanların bir kısmı inşaat sırasında hayatını kaybetti.
Anıt halk nezdinde oldukça tartışmalı; zira birçok kişi tarafından faşizmin zaferinin bir sembolü olarak görülüyor. Franco’nun 1975’teki ölümüne kadar süren 36 yıllık saltanatı, rejimine karşı çıkanların hapsedilmesi, işkence edilmesi ve öldürülmesiyle ün salmıştı.
Geçtiğimiz yıl temmuz ayında, Franco’nun ailesini ve taraftarlarını kızdıran bir hareketle, İspanya’daki Sosyalist hükümet, yıl sonuna kadar Franco’nun kalıntılarının mezardan çıkarılmasını ön gören bir yasa hazırladı. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Şehitler Vadisi’nin diktatörlüğü anmak yerine, ülkenin 1936-39 arasında yaşadığı savaş ve faşizm karşıtı mücadeleyle ilgili bir sembol olmasını talep ediyor.
Başbakan Sanchez, haziran ayında gerçekleşen ilk televizyon röportajında, “İspanya, İspanyolları bölen sembollere izin veremez. Faşist diktatörlüklerin acısını çeken Almanya’da veya İtalya’da düşünülemez olan bir şey, ülkemizde de hayâl edilemez,” demişti.
Şehitler Vadisi, Franco’nun mezarı dışında, İspanyol Devrimi esnasında her iki tarafta savaşan 33.000’den fazla insanın mezarına ev sahipliği yapıyor. Öte yandan, Franco’ya karşı savaşan bazı Cumhuriyetçi askerler, ailelerinin rızası olmadan buraya gömüldü ve torunları halâ onların kalıntılarını arıyor. Anıtın açıldığı yıl olan 1940’tan 1959’a kadar Franco, esir muamelesi yaptığı politik mahkûmları köle işçiler olarak kullandı ve onları Madrid dışındaki bir tepede dev bir bazilika inşa etmek amacıyla, yaklaşık çeyrek milyon ton granit taşı kazmaya zorladı. Taşlar 500 metrelik bir haç dikmek için kullanıldı. Dolayısıyla, Franco rejiminin kendisi gibi, bu alan da faşist ideoloji ve dinsel gericiliğin karışımının bir sembolü olarak görülüyor.
12 Şubat 2019 günü İspanya Başbakanı Sanchez yaptığı yeni bir açıklamayla Franco’nun ailesine diktatörün kalıntılarını taşıması için iki haftalık süre tanındığını, taşınmaması durumunda bu işin hükümet eliyle gerçekleştirildiğini beyan etti. Her ne kadar hükümet böyle bir ültimatomda bulunsa da Franco’nun ailesinin yüksek mahkemede bu karara itiraz etme hakkı bulunuyor. Önümüzdeki günlerde, ailenin kararını açıklaması ve büyük ihtimalle diktatör için yeni bir mezar alanı seçmesi bekleniyor.
Gazete Duvara / Çeviri : Tarkan Tufan
0 yorum:
Yorum Gönder