16 Mart 2019 Cumartesi

Amele diktatöryası





“Komünizm, kimseyi toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden yoksun bırakmaz; yalnızca bu mülk edinme aracılığıyla, başkalarının emeğini boyunduruk altına alma gücünden yoksun bırakır.”

[Friedrich Engels]

“En hayırlı ve tatlı kazanç, insanın el emeği, göz nuru, alın teri ile kazandığı rızıktır.”

[Hz.Muhammed (s.a.v)]


“Alın teriyle ıslanan toprak, kurumaz.

[İbrahim Olcaytu]

“Amele diktatörlüğü” denildiğinde birçok kişinin aklına, "bizleri yüzyıllardır sömüren sömürücülere karşı Amelenin devleti şiddetle ele geçirmesi" gelir. Oysa amele diktatörlüğünün temeli, şiddet değildir. Komünistler, şiddete burjuvazinin direnişinden dolayı başvururlar. Bu direniş, komünistleri daha yoğun bir saldırı yapmayı zorunlu kılar. Son iki cümle, kimi okuyucunun aklına “burjuvazi şiddet uygulamazsa amele diktatörlüğü şiddetsiz, kansız kurulabilir mi?” sorusunu getirebilir. Bu da “amele diktatörlüğü” denildiğinde sık sık düşülen ikinci büyük hataya işaret eder. Sömürenler, yüzyıllardır süren iktidarını hiçbir zaman kansız devretmezler. En küçük kitle gösterisine saldıran devletin böylesine kârlı bir işi varken sırf biz istiyoruz diye sömürüsünü bırakmasını beklemek öngörü, yoksunluğu olur. Hayır amele diktatörlüğünden ne şiddeti anlayacağız ne de burjuvazinin biz istiyoruz diye çekip gitmesini.

Amele Diktatörlükten Ne Anlamalı?

Amele diktatörlüğü, sosyalist toplumu kurma aracıdır. Kapitalist toplumda bu aracın öne çıkan unsuru, burjuvazinin şiddetle yıkılmasıdır. Sosyalist toplumda ise şiddet, sadece burjuvazinin ve onun yardakçılarının sömürüye yeniden dönme isteklerini frenleme ve gerekirse yok etme aracıdır. Dikkat edilirse şiddet, kapitalist sistemde sosyalist devleti kurmak için olmazsa olmaz koşuldur. Ama sosyalist devlet kurulduğu andan itibaren etkinliğini kaybeder. Amele diktatörlüğümüzde şiddeti zorunlu hâllerde kullanılan bir darlığa hapseder.

Amele Gücü Şiddet Değil İdeolojimizdir

Amele diktatörlüğünü burjuvaziyi yıkarak başaracağız. Böylece sosyalist devleti kuracağız. Devleti ele geçireceğiz. Bu ele geçirmeyi burjuvazinin ekonomik egemenliğini yıkmak ve insanın insan tarafından her türlü sömürüsünü yok etmek için kullanacağız. O zaman daha net göreceğiz ki, amele diktatörlüğünü kurmak için kullanacağımız şiddet, sosyalist devletin başarısının güvencesi değildir. Sosyalist devrimin başarısının güvencesi ve bu devrimi yapma gücünü veren, onu burjuva devleti yıkabilecek kadar şiddet uygulayabilecek bir seviyeye getiren ideolojisidir. Bu ideoloji, burjuvazinin ekonomik egemenliğini yok edecektir. Bir avuç sömürücünün milyonlarca insanı sömürmesini ortadan kaldıracaktır. Onların yerine de daha yüksek tipte toplumsal iş örgütlenmesiyle birlikte sömürünün ortadan kaldırıldığı en yüce ekonomik gücü koyacaktır.

Yeni Toplumda Toplumsal İlişkiler

Lenin’i dinleyelim: “Sosyalizmi zafere ulaştırmak, yaratmak ve güçlendirmek için amele, iki görevi yerine getirmelidir. Birinci görev, sermayeye karşı verdiği devrimci savaşın sarsılmaz kahramanlığıyla emekçiler ve sömürülenler kitlesini örgütlemek ve yönetmektir. İkinci görev, emekçiler ve sömürülenler kitlesini olduğu kadar küçük burjuvazinin katmanlarını da ekonominin yeniden kuruluşuna, yeni toplumsal ilişkilerin oluşturulmasına, yeni iş disiplininin, bilimin son buluşları ve kapitalist teknolojiyi büyük sosyalist üretimin, zanaatkârları olan bilinçli emekçilerin kitle hâlindeki birliğiyle bağdaştıran yeni emek örgütünün kuruluşuna doğru götürmektir. Bu ikinci görev birincisinden daha zordur... Fakat bu çalışma daha esastır.”

Lenin’in altını çizerek söylediği nokta önemlidir: “Yeni emek örgütünün kuruluşu... Bu çalışma esastır.” Neden esastır? Çünkü amele, diktatörlüğünü daha önceki sistemler gibi küçük bir azınlığın kârı için kullanmaz. Daha önceki sistemler, köle sahibini köleleri, feodal beyin köylüleri, burjuvazinin işçileri sömürmesiyle ayakta kalmıştır. Bu gücü korumak ve her türlü üretimden silâhsızlandırmak için de emekçileri hem maddi hem de manevi açıdan yalnızlaştırır. Oysa sosyalizm, küçük bir azınlığın kârına kâr katması için burjuva devleti yıkmaz.

Yapılacak devrimle, sömürülenlerce inim inim inletilen halka gücü gösterilir. Devrim bununla da yetinmez. Gücünün farkına varan sömürenlere daha önce burjuvaların özgürce kullandığı maddi ve manevi, emekçilerin yararına olan her şeyi emekçilere geri verir. Nedir bu maddi ve manevi güç?
Maddi güç, kendisine ait olan ama kendisine verilmeyen emek gücünün işçiye geri verilmesidir. Daha basit ifadelendirirsek, bu sömürünün ortadan kaldırılmasıdır. Manevi güç ise, işçinin çalışma yaşamından sonra geriye kalan zamanıdır. Burjuvazi, bu zamanı elinden geldiğince kısar. Emekçilerin kendilerini insan gibi hissetmesini sağlayan en basit etkinlikler bile, ya zamandan dolayı ya parasızlıktan ya da yorgunluktan yapılamaz hâle getirir.

Sömürünün ortadan kaldırıldığı, her alanda emekçilere insanın insanca değer kazandığı bir sistem sunulduğunda, emekçiler bu kapitalist sistemden en büyük acıyı çeken işçi sınıfının öncülüğünde savaşı göze alırlar. Bu savaşım, kendisine acı çektiren burjuvaziye körü körüne uygulanan şiddetle değil, burjuvaziyi yıkarsa eğer elde edeceklerinin şiddetidir.

Selahattin Aykurt

Share this article :

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Bu Blogda Ara

Sol Politik - Copyright © 2012 - All Rights Reserved | Sol Düşün |Blogger TemplatesKontak Blogger