10 Mart 2019 Pazar

Jin Jiyan Azadi

Erkek Adalet Değil Gerçek Adalet


  • Osmanlı’da, 1872-1907 arası işçi grevlerinde etkin roller oynayan, kimi zaman örneğin Feshane Grevi’nde olduğu gibi eylemin örgütleyicisi ve yürütücüsü konumunda olan işçi kadınlar olduğunu görüyoruz. 1843’te eğitim hakkını kazanmalarıyla kamusal alanda yer almaya başlayan kadınlar, 1873’e gelindiğinde çeşitli kadın dergileri ve dernekleriyle de kendilerine alan açmaya başladılar. Bunlardan kuşkusuz en etkilileri, Nezihe Muhiddin önderliğinde Kadınlar Halk Fırkası girişimi, Kadınlar Birliği ve Kadın Yolu dergisi ile 1913 yılında Ulviye Mevlan önderliğinde kurulan Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti (Kadın Haklarını Koruma Derneği) ve cemiyetin yayın organı Kadınlar Dünyası dergisi olmuştur. Aynı zamanda Kadınlar Halk Fırkası CHP’den önce kurulmuştur. [1] Feminist bir perspektifi benimseyen dergi ve dernekte yalnızca kadın katılımı kabul ediliyordu. Nimet Cemil imzalı “Yine Feminizm, Daima Feminizm” başlıklı yazıda şöyle deniyordu: “Feminizm kelimesini aynen kullanmayı tercih ederiz. Varsın lisanımıza bir ecnebi bir kelime daha girmiş olsun ne zararı var. Yalnız feminizmin vücudu (varlığı) ve vücubu (gerekliliği) inkâr edilemez.”
  • 8 Mart 1921’de ise ilk kez Türkiye Komünist Partisi tarafından Ankara’da bir bağ evinde düzenlenen toplantıda Clara Zetkin’in TKP’li kadınlara önerisi üzerine 8 Mart, Uluslararası Kadın Bayramı adı altında, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova tarafından yapılan konuşmalarla kutlandı. Ancak 8 Mart’ın tekrar kutlanabilmesi için 54 yıl daha geçmesi gerekti. 1960'lı yıllara kadar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, dünyanın birçok ülkesinde, sosyalist kadın örgütleri tarafından kutlanır. 1975 gelindiğinde (BM) kadın konferansında alınan kararla 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edilir. Yine aynı sene 1975’de Ankara ve İstanbul’da daha çok İlerici Kadınlar Derneği’nin girişimiyle ve ilk kez kamuya açık olarak 400-500 kadının katılımıyla 8 Mart kutlandı.[2]

  • 1980’e gelindiğinde tüm ülkede çeşitli gösterilerle geçen 8 Mart’ta 3000 kadının katıldığı ortak bir kutlama gecesi de düzenlendi.[3] Fakat 12 Eylül askerî darbesi ile birlikte ülkedeki tüm toplumsal muhalefete olduğu gibi tüm kadın örgütlenmeleri de yasaklandı. Kadın arşivlerine el konuldu, kadın kurumlarına operasyonlar düzenlendi, siyasi partilerin kadın kolları kurması dahi yasaklandı. “Aynı yıl ise Danimarka’da II. Dünya Kadın Konferansı toplanıyor”[4] ve kadın on yılının ilk beş yıllık değerlendirmesini yapıyordu.


1981 yılında evlerde toplanmaya başlayan kadınlar, ilk bilinç yükseltme gruplarını oluşturdular. Hayatlarına yeni bir gözle bakmayı deneyen kadınlar, kendi kadınlık durumlarıyla hesaplaştılar ve özel alanın politikasını yapmaya başladılar. Taleplerini sokağa da taşıyan kadınlar, çeşitli kampanyalar etrafında örgütlendiler. 1987’de bir kadının kocasından gördüğü şiddet sonucunda açtığı boşanma davası hâkimin “Kadının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerek” kararıyla[5] reddedilince, kadınlar hâkime karşı manevi tazminat davası açtılar ve dayağa karşı kampanya başlattılar.

1988 yılında 8 Mart’ı ayrı ayrı kutlayan sosyalist ve feminist kadınlar, 1989’da ortak bir kutlama yaptılar. Bu ortaklaşmanın bir sonucu olarak aynı yıl sosyalist ve feminist kadınların katılımıyla I. Kadın Kurultayı düzenlendi. Yine aynı yıl cinsel tacize karşı; elle, sözle, gözle yapılan sarkıntılığa karşı kadınlar “Mor İğne Kampanyası”[6] düzenlediler. Kampanya çerçevesinde vapurda, sokakta mor iğneler dağıtan kadınlar, kendilerine sarkıntılık eden erkeklere mor iğne batırmayı önerdiler.
8 Mart 1990’da ise Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle Savaşa Karşı Kadın Platformu’nu oluşturan bazı kadın çevreleri “Kadınlar Savaşa Hayır Diyor” kampanyasını düzenlediler. 1992’de bekâret kontrolünden korkan liseli bir genç kadının intihar etmesi üzerine kadınlar, bekâret kontrollerine karşı eylemler düzenlediler ve okul müdürü hakkında suç duyurusunda bulundular.
1994’te DİSK’li kadınlar, 8 Mart çalışmalarının ardından sendikalarında fiili olarak kısa ömürlü de olsa bir kadın komisyonu kurdular.[8] DİSK’li ve KESK’li kadınların çağrısıyla örgütlenen 8 Mart Platformu, İstanbul’da üç gün süren etkinlikler düzenledi. Aynı yıl 8 Mart, diğer illerde de etkin bir şekilde kutlandı.

1995’te Birleşik Sosyalist Parti (BSP), İstanbul İl Konferansı’nda kadınlara aday oldukları yerlerde yüzde otuz kota uygulanması yönünde tavsiye kararı alındı ve parti kongresinde alınan kararla Türkiye’de ilk kadın kotası uygulaması gerçekleşti.[9]

27 Mayıs 1995’te gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sorgulayan, kayıpların son bulmasını ve faillerin yargılanmasını isteyen çoğu kadın olan kayıp yakınları cumartesi eylemlerine başladı. Her cumartesi Galatasaray’da toplanan grup, zaman içinde “Cumartesi Anneleri” adını aldı. Tüm polis baskısına rağmen Cumartesi Anneleri 1999 yılına kadar eylemlerini sürdürdüler.[10]
1996 8 Mart’ında, kadınlar birçok etkinlik düzenlediler; örneğin bir yandan barış zincirleri oluşturdular, bir yandan da meşaleleri yürüyüş yaparak cinsel tacize karşı geceleri ve sokakları istediler.

8 Mart 1997’de birçok kadın örgütü, binlerce kadının katılımıyla İstanbul’da “Artık Örgütlü” başlığıyla bir miting düzenlendi. 98’de ise bir grup kadın Şişli’de miting yaparken, Taksim’de eylem yapmak isteyen çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu 2000 kadar kadına polis şiddet kullanarak müdahale etti. Diğer bir grup kadın ise Kürt kadınlarla dayanışmak için Diyarbakır’a gitti.[11]
2000 yılında 8 Mart’tan 8 Ekim’e kadar 2000 Dünya Kadın Yürüyüşü Kampanyası, militarizme, yoksulluğa, savaşa ve şiddete karşı örgütlendi. 8 Ekim’de Ankara’da Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlar bir miting düzenlediler. Kadınlar, Birleşmiş Milletler’e taleplerini ileten yüz binlerce kart attılar.

2001 yılına cezaevlerine yönelik kanlı operasyona tepkiyle giren muhalif kadın hareketi, ilk yan yana gelişini cezaevlerindeki siyasi tutsak kadınlarla dayanışma amacıyla yaptığı “Endişeliyiz” eylemleriyle gerçekleştirdi. Diğer yanda Türkiyeli ve Kürt kadınların dayanışmasını güçlendirmek için yapılan Batman, Diyarbakır, Konya ve İstanbul buluşmaları somut hedefler çerçevesinde farklı kadınların bir arada ses yükseltebileceklerini gösterdi.[12]

2002 yılında “Kurtuluşumuzu Örgütleyelim” Kadın Konferansı düzenlendi. Sosyalist ve feminist, Türkiyeli ve Kürt kadınları bir araya getiren konferansta birçok konu tartışıldı. 2003 ve 2004’te de 8 Mart’lar ülke genelinde çeşitli miting, gösteri ve şenliklerle kutlandı. İlki 1996’da Kumkapı’da kadınların tacize uğramasını protesto etmek üzere yapılan meşaleli gece eylemi ise 2004’e gelindiğinde bir gelenek hâline gelmişti. Ve 2004 8 Mart’ında kadınlar, yine Taksim’deki tramvayı işgal ederek “Kadınlar Vardır” marşını söylediler.[13]

2003’ün 8 Mart’ına gelindiğinde kadınlar, “Kadınlar Savaşa Hayır” şiarı ile sokaklara döküldüler. Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 1 Mart tezkeresinin reddinin hemen sonrasına denk düştü. Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı, 8 Mart günü alanda toplanan beş bine yakın kadının, "olası" ABD saldırısına karşı Irak halkına, Iraklı kadınlara verdiği büyük desteğe tanıklık etti.[14]

2004, 8 Mart’ta Güldünya Tören adlı genç kadın akrabası tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için aile kararıyla öldürülen ve töre cinayetlerinin sembollerinden oldu. 2004 8 Mart'ına gelindiğinde Güldünya'nın acısı henüz çok tazeydi. Kadınlar “Güldünyalar artık ölmesin” diye haykırdı.[15]
2005 yılında, Beyazıt'taki Kadınlar Günü kutlamaları sırasında çevik kuvvet polislerinin coplu saldırısına uğrayan Haklar ve Özgürlükler Cephesi (Şimdi Halk Cephesi) üyeleri yaptıkları basın açıklamasıyla müdahaleyi protesto etti. Uluslararası Af Örgütü ve Kadıköy Belediyesi tarafından Kadıköy'deki Kadınlar Birliği Parkı'nda, “Şiddete maruz kalan kadınları anma anıtı” açıldı.[16]
Daha sonraki gelişen süreçlerde kadınların, direnişi her alanda engel ve baskıya maruz kalacaktı: Kürt kadınların “Cinsel, ulusal, dinsel” baskıya karşı alanları doldurmaları, Anadolu yüzyılının kadın hareketlerinin taleplerinin her dilden kadının çığlıklarıyla coşkuya ulaşacaktı. Ülkede kadınları, açık kapalı diye ayırmaya çalışanlara kadınlar, erkek egemen sisteme okkalı bir ses tonuyla kadın dayanışmasını haykıracaktı.

Münevver Karabulut cinayeti, akabinde kadınlar dışında herkesin vicdanın yakacaktır, ama bu ateş en çok Karabulut ailesi ve kadınların yüreğini yakacaktır. Özgecan Aslan’a Mersin’de yapılan tecavüz saldırısı sonrası “kadınlar cephesi” kurulacak, kadın örgütlülüğü doruk noktasına ulaşacak, mücadele “Özgecanlar Münevverler ölmesin” şiarını sokaklarda haykıracaktı.

Şu günlerde, Ankara’da Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyeleri, yapmak istedikleri bir yürüyüşe destek veren Merve Demirel’in de aralarında olduğu 4-5 kişilik gruba 20’ye yakın polis müdahale etmişti, O faşizan müdahalede sivil bir polis memuru, Merve Demirel’i gözaltına alırken, tacizde bulundu. Merve Demirel Artı Gerçek’e verdiği mülakatta “bu ayıp tacizci polisindir” dedi. İçişleri bakanı Süleyman Soylu: “Yasadışı eylem yapıp direnirseniz, uyarılardan sonra ‘kargatulumba’ gözaltına alınırsınız. Eğer taciz varsa, üzerine ilk biz gideriz. Hayatı kendi gibi düşünmeyenleri tacizle geçenlerin ‘Babası FETÖ’den ihraç, kardeşi DHKP-C’li proje kadın’ üzerinden polisi ezmesine müsaade etmeyiz” dedi.

Sonuç olarak bir erkek olarak gördüğüm şudur: Anadolulu, Kürdistanlı kadın hareketleri Avrupa, Ortadoğu, Ön Asya ülkelerine göre çok güçlü, ne üç beş kendinden geçmiş, güç hastalığına kapılmış, öyle yatıp kalkıp, kadın onurunu kırmaya dönük fetvalar veren diyanet bürokratına ne de herhangi bir devlet gücüne boyun eğer.
Yaşasın 8 Mart dünya emekçi ve ezilen kadın günü!

Selahattin Aykurt / İŞTİRAKİ DERGİSİ 



Dipnotlar

[1] Resmi ideolojinin sakladığı gerçek Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk partisinin Cumhuriyet Halk Fırkası değil, Kadınlar Halk Fırkası olduğu gerçeğidir. Ne var ki bu fırkayı Mustafa Kemal veto etmiş ve kurulmasına izin verilmemiştir. Demokrat Haber 8 Mart 2018, Ercan Kanar. Yıl 1925, Kadın Yolu Dergisi ve zorunlu askerliği de reddeden Çete-i Nisvan Beyannamesi, Ercan Kanar.

[2] EMO Kadın Bülteni.

[3] İlerici Kadınlar Derneği (1975-1980), “...ve hep birlikte koştuk..., Açı Yayınları, İst., Kasım 1996, s.161.

[4] Toplumsal Yaşamda Kadın, Yard. Doç. Dr. Gürsel YAKTIL OĞUZ, Basım yılı 2009, kitaba PDF formatında ulaşmak isteyenler buradan okuyabilirler.)

[5] Çiçek Tahaoğlu, “Dayağa Karşı Yürüyüş”, 17 Mayıs 2017, Bianet.

[6] Mürüvvet Yılmaz, “Mor İğnenin Öyküsü”, 30 Ocak 2008, Sendika.org.

[7] İşçilerin Sesi gazetesi, Mart 2015 , “Onlar vermedi, kadınlar kazandı” ISSN-2147-1568  (İşçilerin Sesi)

[8] Hülya Osmanağaoğlu, “Bir Kota Mücadelesi Hikâyesi”, 24 Mart 2006, Bianet.

[9] “Cumartesi Annelerinin Eylemi”, 24 Ağustos 2018, T24.

[10] Filiz Koçali, “8 Mart’ın Ardından”, 12 Mart 2002, Bianet.

[11] Filiz Koçali, “Endişeliyiz Gözaltıyla Sona Erdi”, 24 Aralık 2001, Bianet.

[12] “Kadın Konferansı Atölye Çalışmaları”, 22 Aralık 2002, Evrensel.

[13] Gökçe Susam, “Son Beş Yılın 8 Mart Mitingleri”, 4 Mart 2006, Bianet.

[14] “Güldünya’nın Dirisini Değil, Ölüsünü Bağırlarına Bastılar”, 1 Mart 2004, Hürriyet.

[15] Ekmek ve Adalet dergisi,  Halkın Sesi sitesi,08 Mart 2005.


Share this article :

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Bu Blogda Ara

Sol Politik - Copyright © 2012 - All Rights Reserved | Sol Düşün |Blogger TemplatesKontak Blogger