Şehir, sömürü düzeni, ideolojik ve yönetsel hegemonyasını sürdürebildiği sürece sadece burjuvazinin kalesidir. Diğer taraftan şehir devrimci işçi sınıfı ve halkların özgürlük yolunda harekete geçtiği andan itibaren, onun her tuğlasında, kaldırım taşında, her yerinde alınteri ve kanı olan devrimci kitlelerin gerçekten yaşamak ve zulme karşı savaşmak için ihtiyaç duyduğu olanaklarla dolu büyük ormanıdır. Doğru değerlendirilirse kent olarak adlandırılan büyük ormanın tüm imkanları, onu ‘gerçek’ yapanların tutsaklıktan kurtuluşunun hizmetinde olacaktır. Heryerde olan proletaryadır. Sömürücü asalak sınıfının temizliğini, yemeğini yapan, giysilerini diken, evlerini inşa eden, sağlık hizmetlerini sunan … onlardır. Proletarya hiçbir yerdedir çünkü; kendine ait olmayan, sömürücü asalak sınıfın onu herhangi bir araç gibi kullandığı hayatı yaşamaktadır. Kendi köleliğini haklı bulanlar ve efendileriyle özdeşleşenler kapitalist kent olarak adlandırdığımız iktidar anıtının yıkılmasının imkansızlığından bahsederek durmaya devam etsinler! Özgürlük uğruna savaşanlar büyük ormanın barındırdığı devrimci imkanları görmektedir ve bu imkanları sonuna kadar kullanmakta tereddüt etmeyeceklerdir.
Kapsadığı büyük nüfus yoğunluğu, üretim-tüketim-idari sistematiği ve örgütlenmesiyle kapitalist kent bütünleştirici, mekansal bir mekanizma görünüşü arz eder. Sadece görünüşü esas almak gerçeği bulmaya yaklaşmak açısından sakıncalıdır. Biçimsel olarak bütün gibi görünen kapitalist kentte, burjuvazi ve proletarya iki karşıt sınıf olarak birbirine hiç karışmadan iki farklı dünyada yaşamaktadır. Bu noktada mekansal yaşam ayrılığından çok yaşama şartları ve biçim ayrılığından bahsediyoruz. Dolayısıyla artık kapitalist kent kapsamında burjuvalara ait bir iç dünyadan işçi sınıfı ve emekçilere ait dış dünyadan bahsedebiliriz. İç dünya toplumsal üretimin bütün olanak ve ürünlerinden, hizmetlerinden faydalanmaktadır. Dış dünya tüm toplumsal değerleri ürettiği halde kendi yarattığı imkanlardan sadece ölmeyecek ve üreyebilecek kadar faydalanmaktadır. Bu çalışma kapsamında kapitalist kente dair yapmaya çalışacağımız analizler esas olarak iç dünyayla dış dünyanın çatışmasına odaklanacaktır. Bu doğrultuda öncelikle kapitalist kentin ne olduğunu açıklamamız gerekmektedir.
Kapitalist kent, klasik kent ile aynı şey değildir. Onu, kentin tarihsel ortaya çıkış şartlarının herhangi bir ürünü olarak nitelendiremeyiz. Bununla birlikte sadece burjuvazinin iktidar merkezi olması itibariyle de klasik kentten ayrılmaz. Kapitalist kent, burjuvazinin iktidar merkezi olması yanı sıra kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşecek olan proletarya devriminin de merkezidir. Kapitalist kent ahlaksızlığın, anti-kültürün, yoksulluğun, insanlığa karşı işlenen suçların… ve eşitsizliğin-sömürünün üretildiği ve dayatıldığı bir tür tutsaklık mekanizmasıdır. Diğer taraftan devrimci proletaryanın ve halkların, bu zulüm düzenine karşı direnişinin ve özgürlük savaşımının da merkezidir.
Klasik kent, kapitalizm öncesi kenttir. Genel olarak kır yerleşiminden, köyden farklı özellikleriyle tanımlanır. Kent nüfusunun, köy nüfusundan fazla oluşu, zanaatların gittikçe gelişerek örgütlenmesi, ticaret merkezi oluşu alt yapı ilişkilerine ait özellikleridir. Özgün hukuk-yerel yönetim işleyişi-eğitim sistemi, inanç merkezine sahip olması üst yapıya ait olan özellikleridir. Bütün bu özellikler kapitalist kentte de mevcuttur. Fakat, kapitalist kent sadece kent öncesi yerleşimlerden klasik kentin farklarıyla nitelendirilemez.
Kapitalist kent sanayi, tarımsal üretim, ticaret, finans hizmet üretiminin tümünü yöneten ve planlayan merkezdir. Eğitim, sağlık, inanç ve askeri kurumların idaresi de kapitalist kent örgütlenmesinin kontrolündedir. Kapitalist kent örgütlenmesi, merkezi devlet ve yerel yönetim kurumlarının bütünsel ve sistematik işleyişidir. Her kapitalist kent, ulus devletin organik ve yönetsel elemanıdır. Emperyalist güçlerin tesis ettiği ilişkiler ağının bir parçasıdır. Kapitalist kent, doğal yaşamdan kopuşun insanın doğa üzerinde kurmaya çalıştığı -imkansız- egemenliğin doruğudur. Bu yaklaşımın pratikleşmesi sonucu kır-kent çelişkisi çıkabileceği en yüksek seviyeye çıkmıştır. Görüldüğü gibi klasik kentteki gibi sadece üretimin artışı sonucu insan yaşamını devam ettirecek temel ürün fazlasının elde edilmesi, toplumsal yaşamın sürdürülmesine uygun coğrafi şartlarda çok sayıda insanın bir araya toplanarak örgütlenmesi, tarımsal ürünü arttıran zanaatların gelişimi vb. gibi maddi ilerlemeler kapitalist kentin oluşumunu açıklamaya yetmemektedir. Üretici güçlerin gelişmesine denk düşen bahsettiğimiz bazı sonuçlara bağlı olarak belli bir yönetsel erk tarafından depolanan fazla ürünlerin toplumsallaşmayı arttırma doğrultusunda dağıtılması da kapitalist kentin oluşumunu açıklamaz. Bu ve benzeri gelişmeler zaten klasik kentte mevcuttur. Sanayi devrimi de bahsettiğimiz gelişmelerin sonucu ve devamıdır. Bu nedenle sanayi devrimi kapitalist kentin oluşumunun temel sebebi değildir.
Sanayi devrimi, kapitalist kent örgütlenmesinin gerçekleşmesine yarayan koşullardan sadece biridir. Kapitalist kent, sadece bir yönüyle ve tarihsel bir evre açısından mekansal ve teknik olarak sanayinin merkezi olarak adlandırılabilir. Bu gerçekliği gözden kaçırırsak fabrikaların, sanayi üretim merkezlerinin kentler dışındaki konumlanmalarını ve ”belli bir ulus devlet koruması” altında olan monopollere ait fabrikaların bağlı oldukları ulus devlet sınırları dışındaki üretim tesislerinin varlığını açıklayamayız. Ulus devletin ortaya çıkışına denk düşen serbest rekabet evresi aynı zamanda tekelci kapitalizme geçişin koşularını hazırlamıştır… Bahsettiğimiz kapitalizmin oluşum evresi kapitalist kentinde gerçek manasıyla ortaya çıkış sürecidir. Serbest rekabet döneminin zorunlu kapitalist girişim anarşisi tekeller lehine sonuçlandığında kapitalist kent gerçek manasıyla ortaya çıkmıştır.
Kapitalist kent esas olarak tekelci kapitalizmin hakimiyetiyle nitelendirilebilir. Serbest rekabet döneminde kent, yeni teşkil olan işçi sınıfının primitif direniş, iktidarı tam olarak teşkil etmek yolunda çabalayan burjuvazinin ”devrim”, elinde ne kadar kaldıysa kalanı korumaya çalışan feodal kalıntıların karşı devrim alanıdır. Sanayi kenti olarak adlandırılan merkezler, burjuva iktidarının kaos halinde gerçekleşen doğum alanlarıdır. Kapitalist tekellerin hakimiyet merkezi olarak kent; burjuva ordusunun, parlamentosunun, hukukunun, eğitim sisteminin ve ideolojik aygıtlarının olabilecek en üst düzeyde merkezileştiği ve kendi sınıf çıkarları doğrultusunda senkron sağladığı gittikçe genişleyen mekansal merkezi iktidar anıtıdır. Bu noktada milyonlarca insanın bir arada yaşadığı bir tür açık hava hapishanesiden bahsediyoruz. Bu hapishanede görünen duvarlar olduğu kadar görünmez duvarlarda vardır.
Kapitalist kenti ortaya çıkartan dinamikler özetle şunlardır:
Sanayi devrimiyle beraber kentin kıra hakim olma süreci tamamlanmıştır. Bu durum yapısal kaçınılmaz bir ana eğilimin toplumsal değişim sürecine hakim olmasıdır.
Tarımsal üretim, bu eğilim doğrultusunda süreç içinde gittikçe sanayi üretiminin ve ona bağlı örgütlenmenin denetimine girmiştir. Bahsettiğimiz sürecin sonucunda kapitalist tarımsal üretime geçilmiştir.
Kır nüfusu kentlere akmış ve kapitalist kentin idaresi altına girerek işçileşmiştir. Bir yanıyla işçileşen kitlelerin kapitalist kenti, kapitalist kentin ise işçi sınıfını yarattığını belirtebiliriz.
Kapitalist kentin embriyo, tam olarak gelişmemiş hali serbest rekabet döneminin geçiş kentidir. Kapitalist kent tekellerin hakimiyet kurmasıyla tam olarak ortaya çıkmıştır.
Kapitalist kent üretimin devrimsel nitelikte artışına rağmen üretim biçiminin ve sonuçlarının irrasyonalleşmesi, insanın insana-insanın emeğine yabancılaşması, anti-demokratik merkeziyetçi yönetimin tam hakimiyeti, sürü biçiminde yaşayan insan topluluklarının depresyonu, yoğun bir iletişimsizlik ve yalnızlaşmadır. Kapitalist kent herkesin ihtiyacına yetecek ve hatta fazla gelecek miktarda metanın işçi sınıfından ve halklardan esirgendiği depodur. Bu büyük depo küçük bir hırsızlık çetesi olan tekelci burjuvazi ve işbirlikçilerinin elindedir. Kapitalist kent, bilginin ve vasıfların üretim merkezidir. Fakat, niteliği üreten eğitim ve öğretim kurumları burjuvazinin lehine, halkın aleyhine çalışmaktadır. Kapitalist kent, egemen sınıflara sağlık sunarken halka hastalık yaymaktadır. Kapitalist kent, işçi sınıfı ve halkların mekansızlıklarının istiflendiği çaresizliğin esaretidir. Milyonlarca insan aynı mekanlarda iç içe yaşarken birbirinin farkında olamayacak durumdadır. Ulaşım olanakları işçi sınıfının ömür törpüsüdür. Emekçiler bir yerden diğerine özgürce seyahat edemezler, sömürülmek üzere nakledilirler. Kapitalist kentin sömürücü ve baskıcı işleyişine ve ürünlerine daha birçok örnek verebiliriz.
Kapitalist kenti fiziki ve sosyal özelliklerine göre iki yönden analiz etmek gerekir. Fiziki özellikleri içinde bulunduğu doğal koşullar ve sosyal duruma bağlı kent yerleşim-yönetim planı olarak iki alt başlığa ayrılır. Coğrafi özellikler; iklim, ulaşım koşulları, binaların durumu, yollar vb. kentin doğal koşullarını anlatır. Deniz kenarındaki ve dağların arasındaki kentin gerillaya sunduğu imkanlar ve imkansızlıklar farklıdır. Soğukluk-sıcaklık ve en önemlisi ani değişen iklim şartları devrimci savaş taktiklerinin uygulanması yolunda fırsatlar sunar. Yolların fiziki özellikleri ve trafiğin durumu bilinmeli, doğru değerlendirilmelidir. Binalar ve evlerin dizilişinden, yüksek ya da alçak oluşlarından yararlanmayı bilmek gerekir.
Kent yerleşim planı, ender görülen iç içe geçme durumları hariç sosyal sınıfların yaşam ve çalışma biçimlerine göredir. Kent yerleşim planının temel bölümleri şunlardır; varoşlar, işçi semtleri, sanayi merkezleri, burjuva semtleri, askeri koruma alanları, kent merkezleri. Varoşlar, işçi semtleri ve sanayi merkezleri gerilla için üslenme ve örgütlenme alanlarıdır. Üslenme ve örgütlenme alanlarında esas olan devrimci güçleri koruma ve faşist düşmanın hegamonyasını kırmaktır. Bu alanlarda ilk hedef, düşman hareketini kısıtlamak olmalıdır. İkinci hedef, devrimci güçlerin korunaklı gelişim alanlarının, komün güçlerinin oluşturulmasıdır. Üçüncü hedef, düşman güçlerinin varoşlarda, işçi semtlerinde ve sanayi merkezlerinde etkisizleştirilmesidir. Sanayi merkezlerinde verilen devrimci savaş üretimin kontrolünü ele geçirmeye yönelik olmalıdır.
Kapitalist sistem, kent merkezi vasıtasıyla bütünlüğünü ve işleyişini sağlar. Kuşkusuz devrimci savaşın hedeflerinden biri kent merkezlerini ele geçirmektir. Kent merkezlerini ele geçirmeye yönelik temel devrimci savaş tarzı aşağıdaki aşamalara göre planlanmalıdır:
Kitlelerin kent merkezini hedef alarak sürekli taaruz durumuna geçmesi sağlanmalıdır.
Kent merkezinde faşist düşman karşısında konumlanmayı sağlayacak alanlar ele geçirmelidir.
Kent merkezi tümüyle ele geçirilmelidir.
Bu doğrultuda gerilla savaşı ve ayaklanma yöntemi (toplumsal koşullara göre, fırsatları değerlendirerek) birlikte kullanılmalıdır. Ayaklanma kendiliğinden ya da öncü tarafından yönlendirilmek suretiyle de gerçekleşebilir. Devrimci öncü, gelişebilecek toplumsal hareketlere her zaman hazır olan devrim hedefi doğrultusunda sevk ve idare yapabilendir.
İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşam alanlarında gerçekleşen örgütlenmeye düzen güçlerinin saldırıları kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşecektir. Faşist düşmanın yerini bilmediği, bulamadığı hedeflere saldırması mümkün değildir. Bu nedenle gerilla hiçbir yerdeyken her yerde olmalıdır. Düzen güçleri işçi sınıfına ve halka saldırdığında gerilla savunma pozisyonunu, asla düşmanın seçtiği alanda gerçekleştirmemelidir. Bununla birlikte savunmaya kilitlenme zayıflığına da düşmemelidir. Böyle durumlarda hızlı ve hareketli olmayı esas almalı ve kesintisiz devrimci taarruz tarzıyla burjuva semtleri-mekanları ve onları koruyan kolluk kuvvetleri hedef alınmalıdır. Faşist partiye işçi ve emekçileri avlamak için yola çıkmanın bir bedeli olduğunu Özgürlük Güçleri göstermelidir.
Kentin Barındırığı Devrimci Olanakların Kullanılması
Kentlerin devrimci savaşın yürütülmesi için birçok olanak ve fırsatı barındırdığını tespit ettik. Fırsatların ve olanakların tespit edilmesi gerekir. Fakat, sadece tespit etmek başarı için yeter şart değildir. Fırsat ve olanakları kullanabilecek yeteneklere de sahip olmak gerekir. Sürekli eğitim faaliyetinin yanı sıra savaşçı gerçekten savaşmayı ancak savaş alanlarında öğrenebilir. Devrimci savaşı sürdürebilmek için gerekli olan yetenekler de kullanılarak geliştirilir.
Özgürlük savaşçısı kaldıramayacağı yükün altına girmemelidir. Diğer taraftan kolaya kaçarak kapasitesinin altındaki hafif yükleri kaldırmayı tercih ederek yapılması gereken işlerden kaçınılmamalıdır. Doğru tarz, insanın tam kapasitesini kullanarak yapılması gereken ve yapabileceği işe yönelmesidir. Devrimci faaliyet böyle uygulanırsa insanın neyi yapıp yapamayacağı, hangi konuda eksik veya tam olduğu ortaya çıkacaktır. Eksikliklerin farkında olan bir devrimci eksikliklerinden kurtulma şansını elde etmiş olur. Neler yapabileceğini, başarabileceğini gören bir devrimci birçok engeli aşabilir ve sorunları çözebilir. Kendini yönetemeyen biri devrimci savaşı hiç yönetemez ve yürütemez.
Etkin bir güç amacına doğru aksiyonuyla tanımlanır. Belli bir sonuç, etki yaratmayan enerji potansiyel durumdadır. Ağır bir taş belli bir potansiyel enerji barındırır ve hareket geçmediği durumda gücü etkinleşemez. Fizik biliminde enerjinin korunumu yasası vardır ve taş harekete geçmese bile potansiyel enerjisini barındırmaya devam edecektir. Sosyal bilimlerde bu kanun aynı şekilde geçerli değildir. Potansiyel devrimci enerji doğru zaman, mekan ve önderliğe sahip olarak harekete geçmezse yitirilebilir.
Birim zamanda yapılan işe güç denir. Güç işin yapılma hızının ifadesidir. Harekete geçmeyen enerjinin, yapılmayan işin güç olarak bir karşılığı da yoktur. Hız gücün ortaya çıkabilmesi için formülde zorunlu olarak bulunması gereken bir parametredir! Devrimci faaliyet yan gelip yatma hali için uygun bir pratik hal değildir. Toplumsal faaliyet bir iştir ve her iş gibi amacına yönelik gerçekleşir. Toplumsal devrim amacına yönelmek için varolan duruma güç uygulayarak potansiyel enerjiyi harekete geçirmek gerekir. Hareketin başlaması yeterli değildir. Gücün doğru hedefe yönlendirilmesi gerekir. İşte bu yönlendirme özelliğini, sevk idare yeteneği olarak adlandırıyoruz. Sevk kavramını bir yerden bir yere, bir durumdan başka bir duruma taşıma, idare kavramını ise bu faaliyeti gerçekleştirmek için engelleri aşma eylemlerine karşılık olarak kullanıyoruz.
Sevk-idare etmek, belli bir amacı gerçekleştirmek için örgütlenmiş yapıyı hedefine ulaştırma işlemidir. Komutanın, önderin olmazsa olmaz özelliği sevk idare yeteneğine sahip olmasıdır. Komuta sorumluluğunu almak, inisiyatif sahibi, karar verici ve kararlarının sorumluluğunu taşıyacak nitelikte olmayı gerektirir.
Kapitalist kent insanı nesneleştiren bütünsel sömürü ve baskı mekanizması olarak çalışır. Dikey merkeziyetçi ve hiyerarşik esaslı işleyiş ve örgütlenme, itaat edenlerle itaat edileni üretmektedir. Bu sistem düşünsel üretim tembelliği yaratma yoluyla düşünmeden çalışmanın ve yaşamanın işleyişini sürdürmeye çalışır. Büyük bir çoğunluğun sadece yönetildiği, yönetilenleri yönetenlerin de başkaları tarafından idare edildiği, herkesin sistem tarafından kontrol altında tutulduğu mekansal düzenektir kapitalist kent.
Devrimci öncü devrimci maddenin ortaya çıkması yolunda çaba sarf eder. Ortaya çıkan devrimci madde kolektif ilişki tesis ettiği diğer devrimci maddeleri de geliştirir. Böylece devrimci maddelerin birliğinin kolektif aksiyon gücü etkinleşir.
Kapitalist kentte devrimci savaş sistemle iç içe göğüs göğüse savaşımı gerektirir. Şehirde devrimci faaliyet yoğun saldırı altında ilerlemeyi başararak sürdürülebilir. Stratejik netliğe ve taktik üretkenliğe sahip bir kadroyu kapitalist kentin engellleri durduramaz. Stratejik netlik, taktik üretkenlik ancak esneklik kabiliyetine sahip olunursa mümkündür.
Stratejiyi hayata geçiren taktikler esnek olmalıdır. Esas olan taktik yöntemin kendisinde ısrar değil, hedefe varma konusunda ısrardır. Bir nehri geçip karşı kıyıyıya ulaşmak isteniyorsa hedef karşı kıyıya ulaşmaktır. Yüzerek geçmek, bir kayık kullanmak, iki kıyı arasına gerili bir ipi kullanarak geçmek gibi yöntemleri kulllanıp kullanmamak esas değildir (Uygulanan taktik yöntemler devrimci kültüre, ahlaka ve devrim amacına uygun olmalıdır!). Esneklik kabiliyeti hedefe varacak en doğru yöntemi bulmaktır.
Bu yaklaşıma bağlı olarak gerilla savaşında mevziler daima esnek olmalıdır. Korunması gereken devrimci proletaryanın ve halkların genel mevzileri, gerillanın özgücü ve hareket kabiliyetidir. Savunulması gereken bahsettiğimiz bu unsurlar birbirine kopmaz bir biçimde bağlıdır.
Esneklik yeteneği, faaliyet üretken bir tarzla yürütülmezse etkinleşemez. Üretkenlik yeteneği, taktiklerin belirlenmesi ve ihtiyaçların elde edilmesi olmak üzere iki temel başlık altında irdelenmelidir. Taktik üretkenlik gelişebilecek her tür soruna çare bulma ve ortaya çıkabilecek engelleri kaldırma yeteneğidir. Taktik önderlik, öngörülü olmayı ve mümkün olduğunca her olasılığa göre bütünlüklü ana plana ve yedek planlara sahip olmayı gerektirir. Tecrübe birikimi, kıvrak zeka, soğukkanlılık taktik üretkenlik yeteneğini güçlendiren faktörlerdir. Gerilla, hareket halindeyken, bedensel performans sergilerken, devrimci akıl çalışırsa taktik üretkenlik yeteneği işleyebilir. Taktiklerin ve ihtiyaçların elde edilmesi silah, mali kaynak, gıda, barınma vb. teminini-üretilmesi-geliştirilmesi konuları ihtiyaçların elde edilmesi üretkenliğidir. Bu yetenek bir yönüyle lojistik örgütlenmesinin diğer yönüyle de teknik yöntemlerin verimli kullanılmasıdır. Lojistik, ihtiyaçların bulunması-saklanması-korunması usullerinin bilinmesini gerektirir. Teknik yöntemlerin kullanılması ise iş aletleri bilgisine, araç ve gereçlerin bakımı-tamiratı ve pratik üretim kabiliyetine sahip olmakla mümkündür.
Günümüzde üretimin vardığı gelişmişlik düzeyi birçok teknik uzmanlık alanı yaratmıştır. Bir kişinin devrimci yaşamı ve savaşı sürdürmek konusunda ihtiyacı olan temel teknikleri asgari olarak kullanabilmesi bazı teknik alanlarda yetkinleşmesini gerektirir. Fakat, tekniğin her alanına bir kişinin hakim olması mümkün değildir. Üretim tekniğinin her alanına ve her şeyin üretim kabiliyetine sahip olan proletaryadır. Çok açıktır ki tekniğin, devrimci mücadelenin hizmetinde etkin bir şekilde kullanılmasının yolu işçi sınıfının örgütlenmesidir. İnsan yaşamının sürmesi için gereken metaların tümünü üreten ve işlemesini sağlayan işçi sınıfıdır. Dolayısıyla işçi sınıfının devrimci örgütlenmesi aynı zamanda tekniğin devrimin hizmetine sunulması olacaktır.
Örgütlenme yeteneğinin; kendini, devrimci örgütü ve toplumu örgütlemek olmak üzere üç yönü vardır. Kendini örgütleme devrim amacı doğrultusunda devrimcinin maksimum enerjisini ve bütün kabiliyetlerini sunacağı bir planlamayı ve öz disiplini hayata geçirmektir. Devrimci örgütü organize etmek genel olarak stratejik plan ve hedefe bağlı olarak taktik üretmek ve uygulamaktır. Örgütlenmenin bu yönü büyük oranda sevk-idare ve devrimci ilişkiler-kültür tesis etmenin konusudur. Toplumsal örgütlenme ise örgütlenmenin belirttiğimiz birinci ve ikinci yönünü de içine alan çok daha kapsamlı sosyal ilişkilenme ve konumlanma bütünüdür. Devrimci öncü mümkün olduğunca geniş toplumsal ilişkiler ağına sahip olmalıdır. Devrimci olanaklar ve enerji örgütlenme faaliyetinde belli bir plana ve tarza bağlı olarak en verimli biçimde değerlendirilmelidir. Örgütlenmenin ilk adımı ilişkilenmedir. Gelişi güzel, tesadüfi ilişkilenme doğru değildir. Devrimci örgütlenmeyi sağlayacak ilişkilenme faaliyeti stratejik ve taktik planlara uygun olarak gerçekleştirilmelidir. İlişkilenmeyi tesis etmek için doğru yöntem ve planla hedefin olduğu mekana yönelmek gerekir. İlişkilenme faaliyetinde esas hedef potansiyel devrimci madde olan topluluğun (üyesi) doğal öncüsü olan kişilerdir. Bir kez doğal öncü kendi niteliğinin başka birinde olduğunu fark ettiği andan itibaren ilişkilenme süreci kaçınılmaz olarak başlar. Potansiyel devrimci maddenin kendini harekete geçirmesinin ve üretmesinin mümkünatı olarak ilişkilenme gerçekleşir. Bu durum devrimci ilişkilenmenin başlangıcı olarak adlandırabilir. İlişkilenme faaliyetiyle devrimci örgütlenme faaliyeti asla birbiri ile karıştırılmamalıdır. Devrimci örgütlenme sınıf savaşımının aktif halidir. Devrimci mücadelenin ve savaşın başarısı ve güçlenmesini esas alır…
Devrimci örgütlenme zafer fikrinin ve inancının oluşturulması ve pratiğinin gerçekleştirilmesidir.
“İnsanlık tarihinde yok olmanın eşiğindeki her gerici kuvvet son bir hamle ile zorunlu olarak devrimci kuvvetlere karşı atılır ve çok zaman da bazı devrimciler görünüşte kuvvetli olan ve iç bünyedeki zayıflığı gizleyen görüntüye bir an aldanarak düşmanın sonuna yaklaştığı ve kendilerinin de zafere çok yaklaşmış oldukları gerçeğini göremiyorlar” (Mao Zedung, Seçilmiş Eserler Cilt 3, 1942)
Devrimin zaferinin mutlaklığı gerçeği görmek ve onu yaşamakla mümkündür. Faşizmin yenilmesini, devrimin gerçekleşmesini piyangodan çıkacak bir ikramiye gibi beklemek kadar büyük budalalık olamaz. Bizim hayalci olduğumuzu ve boş inançlara sahip olduğumuz palavrasını savunanlar yakında devrimci işçi sınıfının ve halkların gücü karşısında sarsılacaktır. Devrimin sarsıntısı kimi nereye düşürür ya da çıkartır bilemeyiz fakat bu konuda tereddütsüz bildiğimiz şey gerçeği arayanların onu tahayyül edebilmesi ve ona inanması gerektiğidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder